31 Mayıs 2014 Cumartesi

Sağlıklı Yaşamak Ve Beslenmek Üzerine - #1


Sağlıklı Beslenme olgusu hayatıma gireli çok oldu diye bahsetmiştim; Burada... Bugün de nihayetinde buraya yazmaya başlıyorum. Malum geçtiğimiz 2 hafta boyunca ülkemin gündemi üzücü haberlerle doluydu. Yineliyorum bu ara duamı sık sık; Allahım, ülkemize güzel günler nasip etsin...

O zaman anlatmaya başlıyorum... :)


Öncelikle bu resimden başlayayım; bu resmi annem geçen hafta yorganları havalandırmak için serdiği gün (Yorganlar arkamda), kilolarımı kayda almak amacıyla çektim. Sebebim basitti; karar verdiğim amaca ulaştıkça gözle görünür bir kaydım olmalı ki, karşılaştırma yapabileyim önceki durumumla... 

Kararım kesin, zayıflayacağıma ve güçleneceğime inanıyorum. Ve hareketlerime başlamamın üzerinden 4 gün geçmiş olarak; güçlenebileceğime ve ayağa kalkabileceğime gün geçtikçe daha çok inanıyorum. Çünkü günden güne gücümün arttığını hissediyorum şükür. :) 

Tamara ablam(Fizyoterapistim) dün şöyle söyledi; "Kendini daha yeni yürüyecek bebek gibi düşün. Zor olmayacağını hisset, kalkabileceğini anlayacaksın. Zamanla da kalkacaksın." Bu annemlerin ve kendimin telkinlerine, bir iyilik daha kattı... Ben şimdi bir bebek gibi düşünüyorum kendimi... :)


Bu Sıralar Neler Yapıyoruz?

Sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşama olgusunu hayatıma tamamen yerleştirme durumum sürmekte. Annem tedavileri için kullandığı ilaçlar çerçevesinde aldığı kiloları, çalışmayan metobalizmasını düzenleme isteğiyle, diyetisyen kontrolü altında verme girişimine girip, başarıya ulaşmaya başlayalı, bu hafta 3. haftasıydı... Annemin bu girişimi sayesinde akşam yemeklerini olduğunca erken saatte yiyoruz. Bir geç bir erken yiyince, dikkat etmenin bir manası olmuyor malum.. :)

Annem diyetisyen kontrolünde beslenmesini düzenleyeli 4 kilo verdi, maşallah. Böyle güzel sürmeye de devam eder inşallah. Haftada 1 kilo isterken annemden diyetisyeni, 2'şer kilo veriyor annem 2 haftadır. Şükür iyi gidiyor yani... :)

Geçen hafta annemin diyet programına ablam da dahil oldu. Evde bir diyet havası, zayıflama hayali, giymeyi hayal edilen elbiseler ve sağlıklı bir kiloya ulaşma kararlılığı hakim. Ve 3 bayan olarak da başarılıyız bence... :) Annemler sağlıklı yaşamak ve zayıflamak için beslenmelerine dikkat ediyorlar, bende onlara eşlik ederken 3 gündür egzersizlerimi sıkı sıkı takip ediyorum ve bundan sonra da bırakmama kararındayım... :)


Ablam ve annem bir araya gelince geçtiğimiz haftasonu epey güzel bir görüntü çıktı ortaya böyle. Kararlılık göstergesi bu işte... :) Annemin diyetisyeni, salatayı yağsız ve tuzsuz olarak verdi, sadece limon ve nar ekşisili annemin salatası. Eh ablam da annemin programına uyduğuna göre, ikisinin salatası ayrı ayrı, eniştem babam ve benim salatam da ayrı oluyor hepimiz sofrada iken. :) Bu arada bir de, anneme ilk hafta yoğurt 2 kaşık, ikinci haftada 4 kaşık olunca; yoğurt yemeyen anneme yoğurt bir tatlı gelmeye başladı ki sormayın. İnşallah annemin yoğurtla arası daha iyi olacak bu programla...

Salata ve yoğurt tek başına kilo kurtarıcı değil bence. Ama düşünmedim değil bu durumdan sonra, etkisi bu kadar büyük mü bu ikisinin diye. Sizce, salata zayıflamaya birebir midir? :)

Ben aynı zamanda Selülitlere de savaş açtım; :)

Velhasıl bu çerçevede iken, yaz epey yaklaştı efendim. Selülitlere ve bacak ve kalça bölgesindeki kilolara savaş açma derdindeydim; 1-2 haftadır ki özellikle... Ancak bu konuya bir dahaki yazımda daha derin ele almayı düşünüyorum. Çünkü bu konuda başlamayı düşündüğüm şeye, henüz başlayamadım. Bir dahaki Cuma'ya diyelim biz buna. :) 

Ancak bu selülit meselesi hakkında; Fizyoterapistimin verdiği 2-3 harekete, kaslarımı çalıştıracağını bildiğim birkaç hareketi de ekleyerek kararla başladım egzersizlerime. Bu kaçıncı başlayışım bilmiyorum. Ama dilerim bu başlangıç son olur ve devamı hep ama hep gelir. Ben kendim adına bu sefer çok daha kararlı olduğumu ve etkisini gördükçe de "Daha önce başlasaydım" dediğimi itiraf edebilirim. :)

Egzersizlerime başlayalı bugün 4.gün oldu. Sabah yataktan kalkmadan önce, ve gece uykuya dalmadan önce yatağımda iken yapıyorum. Ve Tamara ablamın da dediği gibi; "Kendimi bebek gibi hissediyorum." Sabahları dinç kalkıyorum yataktan hareketlerim sonrası. Ve gece hareketler sonrası da güzel uyuyorum şükür. Dilerim bu son olur, bir daha hiç bırakmam hareketlerimi... :)


Bu yazımda son olarak diyeceğim şu ki; yazın gelmesi ile iştah kaçma durumlarım ve birçok yediğimin sıcaklar dolayısıyla dokunma durumları arttı. Bende kendime küçük kahvaltılık fikirler üretmeye başladım...

Spor egzersizlerime 4 gün kadar önce başladım, ve bu sefer rutine oturtacak ve ilerledikçe de pekiştireceğime inanıyorum. 

Velhasıl son olarak kendime ve ailemdeki diğer fertlerle beraber başaracağımıza olan inancımdan bahsetmiş bulunmuşken, bu yazımı sonlandırabilirim.

Ben kararlıyım; zayıflayacak ve hareketlerimi ihmal etmeyip güçleneceğim. Ya siz, yaza hazır mısınız? :)

Daha önceden yazdığım Kilo Verme Maratonum başlıklı yazılarımı 

30 Mayıs 2014 Cuma

2 Sene Olmuş, Vay Canına...


İlk yazımı yayınlayalı bloğumda, 2 sene oldu dün, nice senelere bloğumla... Dün yazamadım, malum finallerim yaklaştı. Biraz derslerimi pekiştirmem gerekiyordu. :) Bloğumda ilk yazım da burada. :)



Sanki yazmaya başlayalı çok sene olmuş gibi geliyor bazen. Ancak ilk yazımı yazdığımda, daha Sındırgı'da idim. Okulum bitmişti ve mezuniyet kepimi atmadan bir gün önce idi. Ne güzel günlerdi. Ve ne tesadüftür, kepimi attığım tarih 2 sene önce bugün; 30 Mayıs'tı... :) Bu sıra kep atma törenlerinin resimlerini göre göre, o heyecanı yeniden yaşama isteği ile doluyor içim yine. O yüzden üstteki resim ile başlayayım dedim bu yazıma... :)

Hayatım, üniversiteden sonra inişler ve çıkışlar ile geçti sağlığım açısından. Ama bu durumların üstesinden yazma ile gelmeye, moralimi yüksek tutmaya, yanımda olan aileme tutunarak atlatmaya çalıştım bu 2 sene boyunca. Şükür şimdi daha iyiyim...


2 sene boyunca elimden geldiğince bloğumda yer verdim, sağlığımdan-hastalığıma, İyi anımdan-kötü anıma. Ve tüm o günlerde dönem dönem yorum yaparak okunduğumu hissettiren, veya yorum gelmese de görüntüleme sayılarından birileri tarafından okunduğumu bilmek çok güzel bir his. 

Mutlulukla mutsuzluğu paylaşmak ve hep ama hep yazmak güzel...
Zaman zaman yazamadığım zamanlar da oldu elbet. Ama yazmak hep hayatımda olduğundan, eninde sonunda geri döndüm...


271 yazı boyunca; okuyan, varlığını hissettiren veya hissettirmeyen herkese teşekkür ederim. :)

272. yazım olan bu yazı da, diyorum ki yeniden; Ben manevi şeyler için yaşıyorum. Yazmam manevi doyuma ulaşabilmem için, hayallerim manevi ruhumu doyurmak için, ailemin ve sevdiklerimin varlığı kalbimi doyuran en büyük şey... :)

Ben yazmaya devam edeceğim, hayallerim için, hayallerimi gerçekleştirebilmek için. Hayallerimi gerçekleştirme yolunda, yanımda olan herkese teşekkür ederim... Ben; hissettirmeseniz de, bir yerde beni birilerinin okuyor oluşundan mutluyum. :) Ben yazmaya devam edeceğim 10. yılımı da kutlarım inşallah, 2. yaşı kutlu olsun bloğumun... :)

İyi ki doğdu Yıllar Geçerken. Ben bu bloğa isim alırken; zamanın geçmesini hep söyleyip durduğumdan ötürü, Yıllar Geçerken dedim. Kısacası; Yıllar Geçerken, yazmayı, hep yazmayı ve daha çok paylaşımda bulunmayı umuyorum. 

Sevgilerimle... :)

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Fotoğraflarla 1 Haftam - #50


Fotoğraflarla 1 Haftam, her biten haftayı değerlendirmeye çalıştığım bir yazı dizisi. Bu yazı dizisi kimi zaman o haftayı nasıl geçirdiğimi düşünmemi sağlıyor, çoğu zaman da resimlerle sakladığım anılara dönüp baktığımda yazdıklarımla yeniden geri dönüyorum bu yazı dizisi sayesinde...

Diğer Fotoğraflarla 1 Haftam yazılarım için buraya,
Daha fazla fotoğraf için de İnstagram hesabım burada... :)


Geçen hafta Soma Maden Faciası'ndan ve birçok kötü haberlerden ötürü yazmak gelmedi içimden. Yazmam uygun olmazdı da zaten, sosyal medya diyeti yaptım fırsattan istifade bende. Bilgi almak kadar, böyle zamanlarda bazı açılardan moral bozucu da olabiliyor çünkü sosyal medya. Geçen hafta pek bir şey yapmamıştım, bu hafta hayata daha çok odaklanabildim...

Bakalım geride bıraktığımız hafta nasıl geçmiş... :) Bu arada 50 olmuş Fotoğraflarla 1 Haftam yazı dizim, maşallah :)



Hafta içinde zar zor da olsa annemin yapabildiği tek bahar temizliği yorganları havalandırmak oldu. Bu bir başlangıç oldu en nihayetinde yani. Kağan'ın hareketliliği ve anneme temizlik veya birçok iş adına fırsat vermeyişi, annemi biraz sıkıntıya soksa da; temizlik önümüzdeki haftasonu hallolacak. Bakalım, nasıl olacak... :) Bu resim, "Deniz bu halde bile bir ayrı güzel." adlı çalışmam... :)


Kağan'ımın pek çok şeyden kendine oyun çıkarabilme becerisine hayranım. Ben bu özelliğimi yitirdiğimi düşünüyordum, gerek dersler gerekse de büyüdüğümüzü düşünmek açısından. Ama içimdeki çocuğun ölmediğine seviniyorum, Kağan gibi birçok şeyden oyun malzemesi çıkartabilme kapasitemi gördükçe... :) İçimdeki çocuğun ölmediğine emindim, ama böylesi değil... :)

Kağan'ım; yukarıdaki halinden önce, başını örtmeye çalıştı. Baktı olmayacak, Harry Potter olmaya karar verdi. :) Çocuk aklını seveyim kuzumun, pelerin gibi taktığı o çarşafla epey oynadı o gün... 

Bu sıralar biraz zorlu zamanlar geçiriyoruz. 2 yaş sendromu dedikleri, kişilik kazanma dönemi; anne baba özlemi ve biraz da değişken halleriyle geçiyor Kağan'ımızın. Sabırlı olmak gerek biliyoruz ama, gerek inadı gerekse de bazı değişken tavırları bizleri her gün hayrete düşürüyor. Allahım cümlemizin yardımcısı olsun inşallah... Çocuk büyütmek ve yetiştirmek, çok güzel olduğu kadar çok da zor... Allahım onlara sağlık versin de, bu günler öyle böyle atlatılır inşallah... :)


Babamla Kağan'ınım dün sabahki halleri bu da. Dün, gün bizim için erken başladı. Tabi herkes Kağan ile beraber erkenden kalkmış olsa da, ben yine de 10'a kadar yattım. Yukarıda Babamın ciddiyeti ne sinirden, ne de can sıkıntısından; sadece ve sadece bilardo izlerkenki ciddiyetinden ötürü. :) Babam bilardo oyuncusu. Milli olarak oynamıyor henüz. Ancak ülke çapında birçok başarısı var, yarışmalara da katılıyor hala ara sıra. Seneye inşallah yine eskisi gibi şehirlerarası yarışmalara katılacak...

Kağan'da ondan ayrı bir o kadar muzip görünüyor değil mi? :) Nasıl etsem de, bilgisayarı kapatsam diye bakıyor çünkü. Ah çocuk işte, aklı hep muzurlukta... :) (Maşallah)


Bu da benim dünden ders çalışma anımdan, kaytarma halimden bir görüntü. Sen misin bilgisayar'a yansıyan dedim yansımama, ve az da olsa kendimi dinlendirdim; Yoksa bitmez bu ders böyle, dedim... Kaldı son 2 hafta finallere. Benim ise yazarak çalışacağım son 1 ünitem kaldı. Gerisi hep tekrar, hep pekiştirme olacak. Aöf'ye girdim gireli en erken dersleri bitirdiğim hal işte budur. Şükürler olsun... :)

Bir Pazar daha dersle geçti benim için dün yani. Annemle ablam da ev temizliği derdinde idiler. Üçümüz için müzik ziyafetli, iş halletme günüydü. :) Beraber olunca müthiş bir gün oldu yine doğrusu. Ara ara sohbetle, bir de ders ve iş telaşında iken müzik mırıldanmalarla... Şükür. :)

Velhasıl bir hafta daha böyle geçti işte. Bu hafta da sakin değil, üzücü bir haftaydı. Acımız hala taze, ve ülkece üzerine yenilerini eklemekteyiz. Bu hafta hayatını kaybeden vatandaşlarımıza da Allahtan Rahmet diliyorum... Dilerim Allahım güzellikler nasip etsin hayırlısıyla ilerleyen günlerde ve en yakın zamanda. Amin...

Yeni hafta mutluluk ve sağlık getirsin hepimize. Sevgilerimle...

25 Mayıs 2014 Pazar

Pazar Yazısı - #4


Ben bu yazı dizimin altında, Pazar günlerimi ve tatil anlarının bıraktığı izleri yazıyorum. Diğer Pazar Yazısı yazılarımı, burada bulabilirsiniz. :)



Bir Pazar'ı daha geride bırakmak üzere iken yazıyorum şimdi. Finallere hazırlık ile geçen bir Pazar oldu bugün benim için yine. Umarım son yazarak çalıştığım gün olur dedim bu dönem ve bugün için. Ancak yazarak çalışmalarımı bitirmeye uğraşsam da bitiremedim bugün. Son ünitemi de yarına kısmet olsun bitirmek inşallah... :)

Bugün annem ve ablam ev işlerine, Babam Kağan'a, Bende derslere odaklandım. Evde yaza doğru temizlik ancak hızlandı ve bu hafta bitecek inşallah. Malum evde Kağan var, ancak... :) Bu Pazar hepimiz için dolu dolu geçen Pazarlardan oldu yani yine. Ders çalışırken veya herhangi bir ev işi ile uğraşırken müzik dinlemek bizim ailenin alışkanlığı olduğundan, ben dj konumunda ders çalışmalarıma devam ederken; annem ve ablamdan oluşan vokallerimle ritim tutmalara ve mırıldanmalara da devam ettik. Zevkle çalıştım derslerimi bugün yine yani... :)

Sanırım bahar dönemi ders çalışmayı daha çok seviyorum ben, ancak feci sıcaklardan ötürü epey bunaldım bugün. Depremler de sanırım bu durumlardan ötürü artar oldu bugünlerde. Dün Gökçeada 6.7, Bugün Saroz Körfezi 5.1 derken, epey sıkıntılı günler yaşıyoruz her açıdan. Allahım beterlerinden korusun cümlemizi dilerim, dualarım cümlemiz için... 

Bir haftanın daha son günü bitmek üzere şimdi. Yatmaya gitmeden önce yazmak, hem Miraç kandilimizi kutlamak hem de bugünün bu anlarını da kaydetmek istedim. Bana göre bir Pazar; ailenin her bir ferdinin işlerin ucundan tutarak da olsa beraber vakit geçirdikleri Pazar'sa, yine güzeldir. Hem de çok güzeldir... :) 

Allahım cümlemizin ağzının tadını bozmasın diyerek başlayayım dualarıma. Allahım; ülkeme sağlık, güvenlik ve iyi şartlar altında yaşama imkanları ile dolu güzel günler nasip etsin. Miraç Kandilimiz mübarek, hayırlı dualarımız kabul olsun. Ailemiz ve sevdiklerimizle beraber günlerimiz sağlıklı ve hayırlısıyla geçsin. :) 

Çok fikrim, çok anlatacağım var aslında bu sıra. Umarım haftaiçine yazabilmek kısmet olur. Malum yazamadım derslerden ötürü... Ama öncelikle, yeni haftaya girmeye hazırsak, bir günü daha geride bıraktık diyebiliriz değil mi? :)

Sevgilerimle ve yeni haftada görüşmek üzere. Şimdiden mutlu haftalar olsun cümlemize... 


Not; Bugünün en çok dinlenen sanatçısı, Sezen Aksu oldu. Benden sizlere gelsin; Sezen Aksu'dan Geçer şarkısı. Umarım ülkemin ve cümlemizin başındaki sıkıntılar ve üzüntüler kısa zamanda geçer...

24 Mayıs 2014 Cumartesi

Not Aldım Veya Not Ettim - #13 - #RiskAlıyoruzHergun


Not Almak Veya Not Etmek... Bu yazı dizisinde hayatımın içinden not aldıklarımı, sevdiğim veya hoşlanmadığım şeylerden not ettiklerimi, düşüncelerimi ve kaydetmek istediklerimi göreceksiniz... :)

Daha önceki "Not Aldım Veya Not Ettim" yazısı altında notlarımı okumak isterseniz buraya tık tık... :)

Bu yazıya pek ilgi gösteremediğim oldu bu sıra. Mesela geçen hafta yazamadım yine. Ama en nihayetinde yine buradayım. Tek tek bahsetmektense, not aldığım ve bir araya toplayabileceğim birkaç notum var yine. :) Buyurun o zaman Not Aldım veya Not Ettim yazıma hoşgeldiniz diyorum yine; :)



Bu sıralar çok düşündüğüm bir konu;

Öncelikle bundan başlamalıyım. Çünkü, bu sıralar çok düşündüğüm bir konu var. Ülkem üzerinde yaşayan vatandaşlar olarak; ölümü çok sık telafuz eder ve düşünür olduk yine. Her insanın yaşayacağı şeydir ölüm, düşünmeden edemiyoruz elbet. Ama Türkiye'm neredeyse, her gün ve her an ölüme daha yakın olduğumuz bir ülke haline geldi... Bundan sebeptir ki, ölümün farkına daha da çok varmamız çok olası bir durum halini aldı bu sıra...

Böyle zamanlarda yine çok düşünür oldum şunu yeniden; ölüme her an yakın olduğumu bildiğim halde; hala yapmaya girişmediğim bir şeyler var... Şunu tekrar etmeyi daha sık alışkanlık edindim, kötü birşey olduğunu da düşünmüyorum artık; "Riskin kralını alıyoruz her gün. Sabaha çıkıp çıkmayacağımızı bilmeden yarın veya yarınlara birçok plan erteliyoruz. Buraya kadar! Hayallerimi daha fazla uzak yarınlara ertelemekten vazgeçeceğim."

Kendi kendimle konuşmayı 4-5 senedir alışkanlık haline getirdim. Ama bu konuda başarıyı sağlayamadığım bazı hayallerim var ne yazık ki. Son yaşanan Soma Maden Faciası, Ülkemde yaşanılan kavgalar sırasında ölen ve öldürülenler, ve daha neler neler... Her ölüm birşeyler öğrettiği kadar bana, hayatımdaki bazı şeyleri de pekiştiriyor aslında. Hayat devam ettikçe öğreniyoruz işte. Kısacası, başladığım birçok hayalime dair ileri tarihlere attığım planlarım var. Durmamalıyım artık; hayat felsefem dediğim şeyleri, daha da çok yer edinmeliyim hayatıma...

Brigdet Jones'un Günlüğü...

Seri tarzında filmleri sever misiniz bilmiyorum. Ben değişim adı altında hayatını yoluna koyma çabasında olanların hikayelerini dinlemeyi seviyorum. Bana kalırsa asıl başarı hikayeleri, böyle zamanlarda çıkıyor; İnsanın kendisini en boşlukta veya en yetersiz hissettiğinde...


Daha önceden duyduğum bir filmdi Brigdet Jones'un Günlüğü, ancak izlemek hiç kısmet olmadı. Unutmuşum bile o derece. Rosey-Love şarkısı çıktı karşıma; Youtube'da önerilenler listesinde bilmediğim kişileri keşfetme anlarımdan birinde. 
(Yeni müzikler keşfetmeyi seviyorum, hele rastgele bir şekilde önüme denk gelen tüm müzikler içerisinde kendimi bulduğum tınıyı yakalamak güzel oluyor)...

Rosey-Love şarkısının isminin yanında Brigdet Jones's Diary diye yazıyordu. Açtım ve izlemeye koyuldum daha sonra. Bir gün 1.'sini, 2 gün sonra da 2. filmini... :) Yakın zamanda bu filmler için bir yazmayı düşünüyorum. Bunu neden yazdım; Rosey-Love şarkısını paylaşmak için; Film de güzel, filmin şarkıları da... :)

90'ların dizilerinden Bizim Ev'i biliyor musunuz? İzlemediyseniz eğer, eskilerden bir dizi; izlenmeye değer... :))


Ne zamandır aradığım bir dizi filmdi bu. Küçükken ablam ile Kanal D'de izlediğimiz dizilerden biriydi. Dizide eşini kaybetmiş 3 çocuklu bir baba, 3 çocuğu, arkadaşı ve çocukların dayısı rol alıyordu. :) Kaç haftadır aklımdaydı ve o kadar çok aradım ki. Ama bir türlü adını aklıma getiremiyordum. Bugün nihayetinde buldum diziyi. Yabancı ismi Full House olan ve Türkçe'ye Bizim Ev olarak çevrilmiş olan bir diziydi. İthal nadir dizilerden biriydi işte 90'larda... :) 

O zaman o kadar çok izlerdik ki ablamla dizileri, gündüz dizilerimiz meşhurdu adeta. :) İşte bu anlar küçüklüğüme dair hatırladığım güzel anlardan biri... :) Ablamla yaptığımız bir sürü güzel şey var şükür. :) 

Bizim Ev(Full House) dizisinde, en sevdiğim karakter dizide çocukların dayısı rolünü oynayan John Stamos'tu. O zaman bayılıyordum. Şimdi'nin haylaz oğlanı konumundaydı ve çok komikti diye hatırlıyorum. Yine olsa yine izleyebilirim dediğim dizilerden biri. Bugün bulduğumda filmin ismini ve bilgilerini, ablam gelir gelmez gösterdim. Birkaç hafta önce aklıma geldiğinde yine sormuştum ablama; "Böyle bir dizi vardı böyle böyle idi." diye. Ancak o da düşünmüş, ismini hatırlayamamıştı. Bugün gösterince diziyi ve üstteki posterini gösterince; "Aaa evet çok güzeldi hatırladım şimdi." dedi. 

İzlemek için tekrar bulup tekrar izleyebileceğim bir dizi yani. Yine unutur edersem diye buraya not alayım dedim. Çok ama çok güzel bir diziydi, izlemenizi tavsiye ederim... :)

Bu Haftanın En Çok Dinlediğim Müzikleri; Diyorum ki, dinlendiren müzikleri daha çok seviyorum bu sıra...

Bu sıra en çok dinlediğim 2 şarkıcı var. :) Biri Norah Jones, biri de Wolf Larsen... Norah Jones'ı birkaç aydır dinliyorum, ama Wolf Larsen'ı bu hafta keşfettim. Özellikle de If I Be Wrong, ilk dinlediğim Wolf Larsen müziği oldu. Denemenizi tavsiye ederim bu 2 sanatçıyı dinlemeyi... :) 2'si de bende garip bir huzur hissettiriyor. Sanırım tarzları ve müziğin tonu, yormaktan çok dinlendiren tarzdan... :)

Bir de Türkçe tarzda yormadan düşündüren ve dinlendiren Ezginin Günlüğü, Gökhan Türkmen gibi sanatçılar var elbet. Bir de Yalın... :) Bu 3'ü de aklıma ilk gelen Türk sanatçılar... Bu sıra yine yoran tarzdan değil dinlendiren tarzdan şarkıcılar ve şarkılar lazım bize çünkü. O yüzden bu yazıyı, bir Türk bir yabancı şarkı ile kapatacağım, dinlendiren tarzdan... :)

Sevgilerimle...

Wolf Larsen - If I Be Wrong


Ezginin Günlüğü - Mutlu Aşk Vardır


Not; Ezginin Günlüğü bence, kötü birşeyi bile sağlam ve nazik tonda anlatabilen nadir sanatçılarımızdan biri. Yukarıda bahsettiğim birşey bu aslında, ama bir daha tekrarlamak istedim... :) Sevgilerimle... :)

22 Mayıs 2014 Perşembe

Ne Yapabiliriz?


Birkaç zamandır, Soma Maden Faciası'ndan beridir, yoktum buralarda. Malum acımız vardı. Ülkemdeki insanların veya insanlığın yaşadığı acı benim de acımdır. Fazla takılmamam gerek sağlığımdan ötürü, ancak elimde de olmuyor çok fazla. Ben buralarda rahat yaşarken, Allaha şükür sağlığım yerinde olmasa da pek, babamın getirdiği ekmeğin kıymetini bilirken, Soma'da yüzlerce evlat babasız kaldı. Buna insanın tepkisiz durması bence çok zor bir durum. En azından benim için bu böyle...

Derinden yaşadım üzüntümü Soma'daki canlarımız için, onlar kadar olmasa da epey derindi acım. Hala da geçmedi. Çünkü ülkemde yaşandı, çok uzak değil. Uzak bile olsa dediğim gibi böyle bir şeye tepkisiz duramazdım... Peki benim ülkemde ne oldu dersiniz? Hükümetim hala düzenlemeler için acele etmemekte ısrar etmeye devam ediyor. İmzalanmayan uluslarlarası bir anlaşma varmış mesela. UluslarArası Çalışma Örgütü (ULO)'nun 176 numaralı Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi'ni Türkiye 19 yıldır imzalamıyormuş. Kar'dan önce, iş güvenliği gelmeli. Başımıza gelmedikçe öğrenemeyen bir ülkeyiz biz maalesef. Önce bir başımıza facia gelmeli, sonra tedbir almalıyız. Birçok ülkede olmayan bir mantık bu. Ve bence bu mantığı değiştirmedikçe de; gelişmekte falan değil, gerilemekteyiz...

Bu sebeplerden ötürü işte, ister istemez bende kendimi sorumlu hissediyorum. Sessiz kalmamalıyız diyorum, birşeyler yapmalıyız. Çünkü oradaki kişiler belki bizim yakınlarımız değil, ama ileride olabilecek ihmaller vesaire durumlar dahilinde çeşitli kazaların ve faciaların başımıza gelmeyeceği belli değil. Bir daha canımızın yanmaması, böyle faciaların olmaması için yapabileceğimiz herşeyi yapmalıyız...



Ben elimden gelenlerden birini yapıyorum mesela; benim imzamdan ne olacak demeden, PlanB'ye imzamı veriyorum. Kömürsüz bir dünya olmasını kim istemez ki sorarım size? PlanB; bu durumla savaşmak için GreenPeace'in başlattığı bir imza kampanyası. Kömür yandığından çok yakıyor; gerek maden kazaları, gerek kömür sobalarından ötürü zehirlenmeler... Ülkemizde 1 yıl içince kömürden ölen sayısı çok fazla. Bunlara dur diyebiliriz, madem gelişmekte olan bir ülkeyiz, tedbirleri de imzalarımızı konuşturarak alınmaya zorlayabiliriz...

Sizde GreenPeace'e PlanB için imza vermek isterseniz buraya tıklayabilirsiniz...

Böyle dönmeyi uygun gördüm ben yeniden yazmaya işte. Ne zamandır yazmak gelmiyordu içimden. Hala pek diyebileceğim şey var mı bilmiyorum. Ama ne zamandır bunu demek için fırsat kolluyordum. Bol bol ders çalışıyorum, ve ülkemin kanayan bir tarafını düşünmeden edemiyorum. Toparlanma aşamasında elimizden ne gelebiliyorsa yapabilmeye hazır bekleyen duyarlılarımız var. Benim gibi binlercesi bekliyor ülkemde şükür.

Duyarlı olmaya devam edelim. Ben kaybettiklerimize yeniden rahmet diliyorum ve geride kalanlara bol sabır. Ülkecek zor günler yaşıyoruz. Allah yardımcımız olsun ve birlik beraberliğimizi daim etsin... Etrafta çok fazla bilgi var. Bilirkişilerin dediklerini göre bu bir kaza değil ihmal. Okuduğum çok haber var, hepsi de bunun ihmal olduğunu söylüyor. Maalesef elimizden gelen mahkemenin yapacaklarını bekleyip görmek. Ben bu facia'ya sebep olan herkesin bulunup cezalarının verilmesini, ve tüm tedbirlerin alınmasını temenni ediyorum.

Herşeyden önce İş Güvenliği ve Sağlığı diyorum. Allahım yardımcıları olsun; emek verip kazanç sağlamaya çalışanların. Ve darda-zorda kalanların...

15 Mayıs 2014 Perşembe

Günlerimiz: Kömürden Kara


Bu yazı; Bir Avuç Kömür İçin, Bir Ömür Verenlere...

Günlerimiz Kömür Karası, Günlerimiz kapkaranlık... 3 gündür bizim evde yüreklerimiz dayanmıyor. Düşünmeden edemiyorum; evladını, kardeşini, eşini, babasını Soma'da Maden Faciası'nda kaybedenler ne haldelerdir kimbilir! Başımız Sağolsun Türkiye'm... 3 günlük yas ilan edildi, ama 3 gün yeter mi bu acıya...


Can acıtmaya başlayan olay, 13 Mayıs'ta meydana geldi. Yürekler yandı. Hepsi bir avuç kömür, bir ekmek parası, ailesini geçindirebilme umudu ile indiler yerin altına; bir daha çıkamayacaklarını tahmin ederek, ancak bir daha çıkıp çıkamayacaklarını bilmeyerek...

2 gündür boğazımda bir düğüm var. Dün yazamadım, feci öfkeliydim. Her yerden dinlemeye çalıştım olayları başlangıçta. Orada yitirdiğimiz kişiler benim halkım, nasıl umursamadan geçiştirebilirim. İnsan olanın yüreği yanmaz, kalbi kanamaz mı? İnsan olan yerlerimiz nasıl acımaz?

İyi hatırlıyorum ilk duyduğumda haber bülteninde, henüz olayın üzerinden 3-4 saat geçmişken yani; 20 kişi vardı. Ölen kişinin, yitip giden hayatın sayısı olmaz, 1'de 1000'de aynı kategoridedir. Ama Allah biliyor ya, kötü niyetten değil, umarım daha çok can yanmaz dedim istemdışı. Sonra içeride 600'den fazla kişi olduğunu duyunca, ne hissedeceğimi şaşırdım. Yerin dibinde insanlar, nasıl çıkarlar, nasıl her birini girip tahliye ederler. Buna kaç can dayanır acaba?

Sonra ertesi sabah uyandığımda, ölen işçi sayımızın 200'lerde olduğunu duydum. 200 can, 200'den fazla aile ferdi, 76 Milyon'dan yüreğine kulak veren duyarlılar... Kısaca Milletçe canımız yandı a dostlar... En çok da birşey yapamamak, el uzatamamak, birilerini teselli edememek canımı yakıyor. Elimden gelen tek şey ağlamak, ağlamak ki daha fazla tıkanmamak. Ya peki onlar yerin dibinde, tıkanmadı mı? Ne düşündüler acaba? İnsanın bazen böyle şeyleri düşünüp nefes alabildiğine şaşırası geliyor işte... Nefesim tıkanıyor, beynim karıncalanıyor düşündükçe. Sanki evin içine sığamıyoruz 3 gündür...


Şimdi bu ihmale karşı yapabileceğimiz en ufak şeyleri bile yerine getirmek gerek diye düşünüyorum. Her ne kadar ihmal yok diye birkaç büyüğümüz konuştuysa da... Gerek imza toplama kampanyalarına destek vermek, gerek yardım gönderilecekse yardım etmek gerek... Bir de elimden gelecek olsa, atlayıp bir arabaya birinin ve bininin yardımına koşmak isterdim. Destek olmak isterdim...


Dün de bugün de içimden geçip düşününce yüreğimi yerine sığdıramayan düşünceler şunlardı; "Ben kömürü sevmiyorum, yandığından daha çok can yakıyor. Çok aile yıkıyor, yürekleri dağlıyor. Ve o kömürler üzerinde "Para ile Satılmaz" ibaresi ile dağıtılıyor..." 


Tüm diyeceklerim bende kalmasın, susmasam olmuyor, sussam hiç olmaz... ; 

Bilgili kişilerin söylediğine göre, trafo patlaması madenlerde olmaması gereken bir hataymış. Çünkü maden ocaklarına kurulan trafolar, yanmayan maddelerden yapılıyormuş. Ve aslında bu maden ocaklarına pahalı da olsa yapılabilecek sığınma odaları varmış. Yangından, kaza anından koruyabilecek odalar. Gün birlik olma zamanıdır... Devlet büyükleri başlarına düşen görevleri birer birer yapmalı! Bizde yılmadan tekrarlamalıyız.

Aynı ülkenin evlatlarıyız. Aynı acıyı paylaşıyoruz. Unutmayalım ki, bugün iyiysek birilerinin emekleri sayesinde. Ülkemde ne yazık ki; insan canı ucuz, işçi emeğine ise hiç zam gelmiyor. Daha çok can yanmasın, daha çok boğazlarımız düğümlenmesin diye; gerekiyorsa elimizde olanları vererek, ama bir şekilde alınsın önlemler istiyorum. İşçinin hakkı aransın, korunsun işçimiz, halkımız... Devlet devlet için değil, devlet halk için vardır bence. Bu unutulmasın ki, bir devlet halk sayesinde bir yerlere gelebilir ancak...

Bu olayın failleri bulunsun, cezalandırılsın. İşçinin emeği, bundan sonra yanan canlar ve ocaklara birazcık da olsa katkısı olur belki, aransın ve bulunsun. Daha fazla yürekler yanmasın, insanımız ezilmesin, analar ve evlatlar ağlamasın diye... Söyleyin; ne kıymetlidir bu dünyada bir insan canından başka??

Soma'da bu facia'dan sağ kurtulan işçilerimize, acil şifa ve bol sabır diliyorum. Hayatını kaybeden emektar maden işçilerimize Allahımdan rahmet, yakınlarına da sabır diliyorum... Türkiye'm başımız sağolsun. Giden gitti, telafisi mümkün değil artık. 282 can kaybımız vardı en son izlediğimde bugün... Yok sayılamaz, unutulamaz. Ama; Unutursak Kalbimiz Kurusun. Bir işçi katliamı daha yaşandı ülkemde. Bu son olsun diyoruz her defasında, son olmayacağına ihtimal vere vere...

Bu yazı; Bir Avuç Kömür İçin, Bir Ömür Verenlere...

13 Mayıs 2014 Salı

Sağlıklı Beslenmek Üzerine, Yeniden


Bir zamanlar, Kilo Verme Maratonum adlı bir yazı dizim vardı. Bazen haftanın bir günü, bazen de 2 haftada bir yazmayı tercih ediyordum bu yazı dizisine. Yine böyle bir yazı dizini yazmaya başlayabilirim diye düşünüyorum bu sıra. :)


Bu bahsettiğim Kilo Verme Maratonum adlı yazılarımda, sağlıklı beslenme üzerine yazılar yazıyordum. Çünkü bana göre, sağlıklı beslenmemi daha da çok düzene sokarsam; kilo da verebilirim, sağlığımı da koruyabilirim demek. Belli bir süredir düşüncem bu yönde... :)

Hayatımdan cips ve kola'yı çıkartalı, 3 sene oluyor. Ve kolayı hiç içmedim bu süre içinde, cipsi de birkaç kez yedim sanırım. İlk zamanlarda cipsi 3-4 ayda bir yedim. Sonra zamanla her yediğimde mideme dokunur olduktan sonra, bir daha da ağzıma sürmemeye başladım. Yiyecek olursam, tadımlıktan öteye geçmiyorum şimdi. Kola ise midemi yakıyor resmen, denedim ve artık sevmediğimi anladım...


Şu ince belli çay bardağımız kadar zayıflamak istiyorum. :) Bir zamanlar ipincecik olan belime, yeniden kavuşmak istiyorum. :( Neyse; Konumuza geri dönelim yeniden. =)

Şimdi gelelim bunlardan neden bahsediyor olduğuma. Hayatımda bu durumlar belirli bir düzen çerçevesinde beslenmemde bulunmaktaydı zaten. Hastalığım gün yüzüne çıktığından beri de ailemizin beslenmesinde kullanılan yağdan, yenilen içilen hazır gıdalara kadar dokundu... Aklım başına gelene kadar, annemin dikkat ettiği kadar dikkat etmediğim zamanlarım oldu benim de. Şimdi ise dikkat etmediğim günlerin acısını çıkarırcasına bir sürü kural ve düzenleme getiriyorum zaman zaman kendime, annemle beraber...

Evde oturan biri için, sağlık programlarını izlemek ve oralarda söylenenlerin doğruluğunu araştırmak ve uygulamak kaçınılmaz bir gerçek oluyor. Sadece programlardan değil, gerek internetten gerek de haber kaynaklarından söylenenler çok çeşitli ve epey faydalı bilgiler oluyor. Önceden de söylediğim gibi, öğrendiğimi paylaşmayı seviyorum ve paylaştıkça daha çok pekiştiriyor ve mutlu oluyorum... Yeniden buralarda olacağım; duyduğum, uyguladığım, doğru gördüğüm ne varsa yazmaya çalışacağım bundan sonra. :)

Şimdilik diyeceğim çok az; cips'ten, kola'dan ve son olarak da sıcak içeceklerime attığım şekerden vazgeçtiğimden beri daha hafif hissediyorum kendimi. Ama daha tam hafiflemedim, Sındırgı'da geçirdiğim atakla aldığım kilolar gitmedi daha tam... Diyorum ki; bir günlük tutayım yeniden, Sağlıklı Beslenmek Üzerine; bildiğimi, duyduğumu, öğrendiğimi paylaşayım yeniden. Çok bilmişlik yapmak değil amacım; beraber öğrenmek ve öğrendiklerimizi uygulayarak kilolara savaş açmak yeniden... :)

O zaman görüşürüz, yeni bir Kilo Verme Maratonum tarzında yazılarımla. Sevgiler... :)

Kilo Verme Maratonum yazılarımı okumak isterseniz, burada bulabilirsiniz...

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Fotoğraflarla 1 Haftam - #49


Fotoğraflarla 1 Haftam, her biten haftayı değerlendirmeye çalıştığım bir yazı dizisi. Bu yazı dizisi kimi zaman o haftayı nasıl geçirdiğimi düşünmemi sağlıyor, çoğu zaman da resimlerle sakladığım anılara dönüp baktığımda yazdıklarımla yeniden geri dönüyorum bu yazı dizisi sayesinde...

Diğer Fotoğraflarla 1 Haftam yazılarım için buraya,
Daha fazla fotoğraf için de İnstagram hesabım burada... :)



Haftaya Kağan'ımın şebek suratlı halleri ile başladık. Her halini seviyorum Kağan'ımın. Ve sevdiğim halleri gittikçe de artıyor. Büyümesini izlemek çok güzel... :)


Maşallah Kağan'ıma demeden geçmemeye çalışıyorum çoğunlukla, yine Maşallah... :) Şu hali; haftanın başlarında ben yatağımdan kalkmadan önceki haliydi. Malum aynı odada kalıyoruz, annemle yatıyorlar oturduğu yerde; henüz ayrı yatmaya geçemedik. :) Neyse, sabah kalkmış annem kahvaltı hazırlarken, dolaplara sarılmış. Annem de kızıp git teyzenin yanına deyince; önce odaya koşup bir güzel yatak kenarına kapanıp ağladı, Sonra da bir güzel yatağa yatıp küs takıldı. Sonra da resimdeki gibi bir güzel oturup, bana fotoğraflık poz verdi. :) 

İnsan küçücükken hiç böyle olacağını düşünemiyor. Hele ben hiçbir bebeğin doğumundan itibaren büyümesine tanıklık etmemiştim ki, bana daha da garip geliyor. :) Velhasıl, böyleyken böyle işte. :)


Cumartesi gününden geldi ablamlar yine. Ama bu sefer erkenden geldiler. Eniştem çalışmıyormuş, ablamda erken çıkmış o gün. :) Biz onları akşama beklerken, onlar gündüz gelip süpriz yaptılar yanii... :) Güzel bir Cumartesi Pazar oldu bu haftasonu da. Cumartesi günü annem işlerini hallettikten sonrası, ablamlarla gezmeye gittiler. Ondan öncesinde de yukarıdaki gibi çekirdek aile pozu çektim ablamlara; Anne-Baba-oğul bir arada... :) Umarım hep sağlıklı ve mutlu bir ailemiz olur... :)


3 gün kadar önce, ya da 4 gün de diyebiliriz, upuzun yaptığım örgümü söktüm. Çok salaş olmuştu, eh gevşek yaptığımdan hataları da var görünüyordu. :) Dün üstteki fotoğraf kadardı, gittikçe daha da uzayacak inşallah. :) Bir daha sökmek zorunda kalmam inşallah, ama bu sefer daha sıkı ve güzel oldu sanırım... :) Hadi hayırlısıyla bitsin de inşallah...


Mazi'den bir fotoğraf paylaştım dün bir de. Anneler günü sebebiyle, 21 sene öncesinin fotoğrafı bu. :) Benim doğum günümü kutluyormuşuz. 1 yaşına falan giriyorum herhalde. Kağan ile nasıl da benziyor küçüklüğümüz değil mi? :) Allahım ailemi hep mutlu ve yanımda görmeyi nasip etsin bana. Ve cümlemize nice anneler günü, nice doğum günleri yaşatsın inşallah... :)

Çekirdek ailemiz maşallah ne de güzel değil mi? :) Eniştem ve Kağan'ım da dahil oldu tabii ki ailemize geçtiğimiz 6 sene içinde. Allahım annemi, ve tüm aile fertlerimi başımdan ve yanımdan eksik etmesin inşallah diyorum. :)



İşte böyle geçmiş bir hafta daha. İnşallah bu hafta da dolu dolu ve güzel geçsin. Mutlu haftalar. :)

11 Mayıs 2014 Pazar

İnternet Günlüğüm - #5 - Mayıs


Sevgili İnternet Günlüğüm, :)

Bu sıra, normal günlüğüme dahi yazamamışlığımı farkedip geri dönmüşken günlüğüme; sana da yazayım bir, dedim. Zira epeydir sana da yazmaz oldum... Bu sıra biraz yoğunlaşmaya başladım yine. Gerek dersler, gerek havalar ve Kağan ile uğraşmalar epey meşgul ediyor beni... Ama hiçbirinden şikayetçi değilim, sadece yazma isteğimi durduran havanın sıkıntılı halleri hariç...



Mayıs'a girdik ama, buralarda ve Türkiye genelinde yağışlar hakim. Üstteki fotoğraf, yağmurlu günlerin arasında bir günbatımı... Sevinsem de, barajlar dolacak biraz da olsa diye; biraz havaların basıklığının Sonbahar'daymış gibi hissettirişine içleniyorum arada... :) Bacaklarım ara ara ağrıyor, hava durumunun değişikliğinden ötürü bir üşüyorum bir terliyorum... Bir hoş durumlar hakim ki sorma yani... :)


Bu arada, elimde 1 aydır bir örgü var; evet sonunda geri ördüm örgü işime... :) Bir süredir tutturmuştum düzenimi. Ancak sıkı olmadı diye geçen gün yine söktüm, yeniden başladım örmeye. Şikayetçi değilim, hem kollarımı çalıştırıyor diye, hem de örgü örmeyi seviyorum da... Ancak tabi başka renkte başka bir şey örme heyecanım için bir an önce bitirmeye de uğraşacağım yavaş yavaş dikkatle öreceğim bundan sonra. :)

Sağlığıma daha çok dikkat eder oldum, istediğim düzeni tutturmaya başladım sonunda. Planlı programlı şekilde, egzersizlerimi aksatmamaya uğraşıyorum. Kollarımı çalıştıracak şeyleri es geçmiyorum, solunumu unutmuyorum, biraz ağırlık koymalarım zaman zaman aksasa da epey iyi durumdayım yani şükür. :) Aman kendi kendime nazar değdirmeyim de... :)

Ders çalışmalarıma başladım yine. Finallere kadar rahat yok yine. Bahar dönemi bu durumdan fazla şikayetçi olmuyorum. Ama ilk dönemler 2 senedir bahar dönemlerim kadar güzel geçmedi. Havaların etkisi büyük tabii.

Ailemin sağlığı iyi şükür, benim de sağlığım iyi hallice şükür. Annemin şekeri çıktığından beri biraz sıkıntılarımız vardı. Şeker hem yoruyor annemi, hem de ister istemez üzdü tabii.. Ama atlatmak için çaba vereceğiz. İlaçlar yüzünden kilo veremiyor annem, bir diyetisyene göndermeyi düşünüyorduk epeydir. Bu hafta diyetisyen ile ilk randevusuna gidecekler babamla. Bakalım hayırlısı. Ben inanıyorum diyetisyen ile zayıflayabileceğine de, annem biraz az inanıyor gibi. Onu da gidince atlatacak inşallah... Ben diyetisyenin kendisi ile konuştum çünkü ilk, çok ikna edici konuştu. "Annenizi bana gönderin, gerisini hallederiz." Dedi. Ben diyetisyene güvendim, inşallah güvenimiz boşa çıkmaz... :)


Kağan'ımın değişken halleri sürüyor. Ablamlar haftasonları gelip gidiyorlar. :) Resim dünden... Haftasonu daha mutlu Kağan anne-babası geldiğinden ötürü... Çocuk büyütmek zor, ama çalışmaları da gerekiyor ablamların. Onlar için hayat özlemle geçiyor haftaiçleri, haftasonları da kavuşmalarla. Annem ile ben sabahtan başlayarak bir maratona koşturuyoruz Kağan'ımız ile. Babam da akşamları iş sonralarında bize dahil oluyor; Kağan'ımızı huzur ve mutluluk içinde büyütmeye çalışıyoruz... :)


Bir korkum vardı bu sıra, internetten uzak kalmamın sebebi biraz da buydu belki de. Gereksiz bir korkuydu, yendim. Üzüldüğüm birkaç nokta vardı, atlattım. Şimdi yenilikler ve başarılar beni bekliyor mu, karşılayacaklar mı acaba merak ediyorum. İlerleyen günlerde görebilmeyi umuyorum. Gerek sağlığım, gerek ileride başarmak istediğim hayallerim için savaşmaya devam ediyorum; daha çok inanç ve daha çok hevesle bu sıra... :)

Velhasıl günlerim böyle geçiyor bu aralar. Bir süredir yazamadım neler olup bittiğini. Ama iyiyiz nihayetinde şükür. Umarım bundan sonrasında da güzel günler bekliyordur ailemle beni, hayallerimi ve cümlemizi... :)

Bugün aynı zamanda Anneler günü, tüm annelerimizin ve anne bildiklerimizin anneler günü kutlu olsun. İyi varlar, bir ömür boyu başımızdan eksik olmasınlar inşallah... :)

Sevgilerimle....

Daha Önceki İnternet Günlüğüm yazılarımı okumak isterseniz buraya bakabilirsiniz... İyi okumalar... :)

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Böyle Güzel Bir Yerde Okudum Ben; Sındırgı


Geçtiğimiz Pazar(04.05.2014) annemle babam Sındırgı'ya gittiler günübirlik. Bu yazı daha önceden gelecekti, ama ancak bu zamana yetişebildi... :)


Balıkesir'in Sındırgı İlçesinde okudum ben, annemle beraber. Biliyorsunuz bunu zaten... Barajı, gölü ve çayı bulunan, yeşilin her tonunu içinde barındıran; Cennet diye nitelendirebileceğiniz bir yerdi okuduğum şehir. :) Deniz'i yok diye ilk gelişte kasaba denilen, ama 2 yıllık öğretim hayatınızda aşık olacağınız bir şehirdir Sındırgı... :) 


Annemler geçtiğimiz Pazar sabahı Sındırgı'daydılar. Sebebi, 2 sene önce biz Sındırgı'dan ayrılmak üzereyken Çaygören Barajı'nın yakınında yapılmaya başlayan Laguna Termal Oteli'nin açılışıydı... :)


2 sene öncesinde görmek için gittiğimizde çevre düzenlenmesine başlanmıştı. Ve birkaç tane ev bulunuyordu. Teşhir ürünü tarzı idi, Prefabrik tarzında yapılmış gibiydi. :) Ama çok şirin gözüküyordu o halde bile.


Cumartesi gününden babama telefon geldi. İlk gördüğümüz halinde gayrimenkul termal oda için konuşmuştuk ama, sonradan pahalı geldiği için vazgeçmiştik. O zaman adımızı almışlardı. 1 ay önce açılış için tanıtım amaçlı termal otelde 3 günlük tatil için çekilişe dahil etmek için aradılar babamı. Ve çekilişten 4 gün 3 gece 3 kişilik tatil kazandığımız için, açılışa davet ettiler bizi. Ben açılışa gitmek istemedim, otobüs ile gidileceği için benim için zor olacaktı.


Gidiş-geliş otele aitti. Açılış yemeği, otelin tanıtımı ve gayrimenkul satma uğraşları ile geçmiş günleri annemlerin... Sındırgı'nın havasını almak yine de yaramıştı akşam geldiklerinde. :) Şimdi, otelin Kütahya'da ve Yalova'da bulunan tesislerinde kullanabileceğimiz 4 gün 3 gece tatilimizi 1 yıl içinde kullanma hakkımız var. Büyük ihtimal kışın kullanacağız ve birkaç gün uzatıp annemin kireçlenmesine terapi olarak kullanacağız. Bakalım kısmet... :)

Velhasıl; resimlerde göstermeye çalıştığım çoğunlukla Çaygören barajıydı. Otel tamamıyla bitmiş konumda değilmiş gördüğünüz gibi. Annemler gidene kadar bitmiş sanıyorduk hepimiz, ancak herhalde birkaç sene daha var Sındırgı'nın bir diğer termal oteli olacak Laguna'nın bitmesine. Sındırgı'nın bunun haricinde birkaç tane daha Termal otel'i bulunmakta. Bu ilk değil yani, belirteyim de... :) 

Sizleri Sındırgı'nın diğer güzel yerleri ile başbaşa bırakacağım şimdi. Ben daha çok resim bekliyordum annemden, ama barajın özleminden çekememişler pek de fazla birşey. Bir de pek birşey yokmuş dediğim gibi zaten... 

Laguna Termal Otel'in sayfasına bakmak isterseniz buraya lütfen... 


Bu Resim Cüneyt Çayı'nda bulunan tarihi taş köprü. :) 


Burası da Çaygören Gölü'nün Simav tarafına uzanan tarafı...


Sındırgı'mızın girişi... :)


Emendere (Ilıcalı) Yolu ve Dikmen Dağı...


Emendere (Ilıcalı)

** Bu Sındırgı aşkı nereden geldi yine derseniz, Mayıs geldi mi Sındırgı sevdam iyiden iyiye hareketleniyor birkaç senedir işte. Mayıs'ta mezun olup ayrılmıştık 2012 senesinde. :) Gün yüzüne çıkan sevdam için, kusuruma bakmayın. :) 

Okuduğunuz için teşekkür ederim, sevgilerimle... :) 

6 Mayıs 2014 Salı

Filmi Olan Kitaplar #5 - Muhteşem Gatsby


Bu yazıdan önceki ilk 4 yazımı okumak isterseniz;

Filmi Olan Kitaplar #1 - Alacakaranlık Efsanesi İçin buraya tık tık

Filmi Olan Kitaplar #2 - Zaman Yolcusunun Karısı İçin buraya tık tık

Filmi Olan Kitaplar #3 - Bir Düş İçin Ağıt İçin buraya tık tık

Filmi Olan Kitaplar #4 - Göçebe İçin buraya tık tık...


Bu yazımın konusu ise Muhteşem Gatsby kitabı ve filmi... :)



Kitap benim için biraz zorlu bir kitap olmuştu. Odaklanana kadar pek zorlanmıştım, ancak ortalarında kitaba sarılabilmiştim. Kitap eğlence dünyası halinde olan New York ve New York'un saygın ve gözde zenginlerinden bahsediyor. Bu saygın zenginlerin içinde biri var ki, bu gözdelerin en çok konuşulanı ve en büyük partilere ev sahipliği yapanı; Bay Gatsby... Bay Gatsby'nin hikayesine dahil olmuş Nick Carraway'in ağzından anlatılıyor, Kitap ve Film... 

Nick Carraway anlatıyor, New York'un gözde eğlence mekanı hallerini. Ta ki; yan komşusu olan Bay Gatsby ile tanışıp, onun hayaline kavuşmasına yardım edene kadar... Herkes Muhteşem Gatsby diye ansa da, gerçek hayatını ölene kadar kimse öğrenemese de, ömrü boyunca tüm New Yorklular geliyor partilerine... Ve aslında herkes yanlış biliyor hayatını, Nick hariç...

İşte bu anlattığım çerçevede bir aşk hikayesi çıkabilir mi hiç bilemedim. Ancak bir aşk hikayesi çıktı kitabın içinden. Ama bir türlü sorularımı tamamlayamadım, eksik kaldı biraz kafamdaki hikaye kitabın anlatımıyla. Gözümde canlandıramadığım birkaç nokta vardı çünkü. Ama filmle kitap gözüme daha güzel göründü, ve bazı noktalarda da anlatılmak istenen buymuş ve iyiymiş dedim. :) 

Başta zorlanmış olsam da, okunmasını tavsiye edebileceğim bir kitap. Değişik ve güzel yine de... :) 


Filmine Gelecek Olursak;

Filmini nihayet bu Pazar (04.05.2014) izleyebildim, kitabı 1 ay kadar önce okumuş olmama rağmen...


Filmde karakterler için seçilen oyuncular benim çok hoşuma gitti. Kitapda anlatılanlar ile bu kadar güzel büyütülebilirdi dedim. Ben böyle hissettim en azından. :) 


Gatsby rolünü üstlenen Leonardo Di Caprio idi, ki bu seçimi hiç beklemiyordum. Ben filmi afişine dahi bakmadan açtım. Bu daha süpriz ve daha heyecanlı oldu benim için. :) Bu sahne Gatsby'nin ilk göründüğü sahne filmde, Nick ile ilk karşılaştıkları sahne yani...


Şu hareket, duruş ve oyunculuk beni benden almıştı resmen. Leonarda Di Caprio'nun Bay Gatsby karakteri için biçilmiş kaftan olduğunu gördüm resmen... :)


Nick Carraway rolünü üstlenen kişi ise, SpiderMan karakteri ile hatırlayacağınız Tobey Maguire. Valla ne yalan söyleyeyim, Hikayeyi anlatabilecek başka güzel kişi olabilir miydi bilmiyorum. Karakter seçimleri beni benden aldı. :) 

Hikayenin asıl kızı da Carey Mulligan'dı. Altın Saçlı Kız dediklerine uygun olabilecek, karakterin saflığını ve güzelliğini anlatabilecek bir karakter seçimi olmuş... :) Sanırım tek beğenmediğim karakter seçimi, esas kızın yakın arkadaşını oynayan kişiydi. Ancak ona da izleye izleye alıştım diyebiliriz. O kız da; Elizabeth Debicki idi...

Fazla bilgi bile verdim bence. Fikrimi söyleyeceğim son nokta; filmde beni etkileyen sahneyi söylemek olacak...

Beni en etkileyen sahne; sapasağlam ve güçlü konumda iken her partisine koştura koştura gelen onca kalabalıktan, ölümüne tek bir kişinin dahi gelmediği o sahneydi. Kitapta da burası tüylerimi ürpertmişti... O kadar zengin olupta tek bir dostunun olmaması, hiçbir şekilde yaşamamak demek bir bakıma. İşte bunun olmasını istemezdim... 


İşte böyle, bir Filmi Olan Kitaplar yazımın daha sonuna geldik. Bu yazımın konusu Muhteşem Gatsby kitabı ve filmiydi. Ve benim için kitaptan sonra filmi izlemek, hikayenin bana göre boş kalan yerlerini zihnimde doldurmama sebep oldu. Film mi Kitap mı diye sorulacak olunursa, kesin bir cevap veremem doğrusu. İkisi de tamamlayıcıydı çünkü benim için. :) 

 Okuduğunuz için teşekkür ederim. Sevgilerimle... :)

5 Mayıs 2014 Pazartesi

Fotoğraflarla 1 Haftam - #48


Fotoğraflarla 1 Haftam, her biten haftayı değerlendirmeye çalıştığım bir yazı dizisi. Bu yazı dizisi kimi zaman o haftayı nasıl geçirdiğimi düşünmemi sağlıyor, çoğu zaman da resimlerle sakladığım anılara dönüp baktığımda yazdıklarımla yeniden geri dönüyorum bu yazı dizisi sayesinde...

Diğer Fotoğraflarla 1 Haftam yazılarım için buraya,
Daha fazla fotoğraf için de İnstagram hesabım burada... :)

Olabildiğince verimli geçirmeye çalıştığım bir haftanın ardından daha buradayım. :) Bakalım neler olmuş geçtiğimiz hafta? :)


Nihayet bir süredir başlamak istediğim kitabıma başlayarak girmiştim bu haftaya. Uçurtma Avcısı'nı daha yeni okuyorum. Bir süredir pek uzak kaldım kitap okumaktan. Bir daha bu kadar uzak kalmamayı diliyorum. Özledim kitap okumayı, çok özledim... :)

Bu hafta da buralar yağmurlu ve böyle yağmur öncelerinde karanlıktı... :) Bizim buraların bu halini de göstermek için fotoğraflamıştım bende. Her hali güzel buraların... :)


Annemle nadir yapabildiğimiz keyif anlarımızdan, kahve keyfimiz... :) Biz 1 Mayıs'ı böyle kutladık bir bakıma, ülkemizde 1 Mayıs'ta bile kavga edenler varken... :)


Ne zamandır Kağan'ın uyku hallerini paylaşmıyordum. Bu hafta içinde güzel bir an'ı daha paylaşayım dedim. Düşünüyorum da, bir sergi açacak olsam, uyku halleri sergisini açardım. Edebiyatla buluşturup hem de... :) İyice düşüneyim dedim ben bunu... :) 


Bu resimle bir fikrimi gerçekleştireceğimi belirttim Cumartesi günü. :) 2 gün önce de yeni bir blog daha açtım nihayetinde, ve bugün de ilk yazısını yazdım Didem'in Gözünden adlı bloğumun. Burada... :) 

Burayı bırakmadım, bırakmayı da düşünmüyorum. Ama aynı zamanda Didem'in Gözünden adlı bloğumda da, hayata dair fikirlerimi ve tespitlerimi paylaşmak istiyorum. :) Bugün-yarın diğer yazılarımla da görüşeceğiz inşallah orada... :)


2 hafta önce başladığım örgüden de bahsedeyim gitmeden. Bu sabah görüntüledim bu fotoğrafı. Boyu epey uzadı, müstakbel boyunluğumun. :) Bu benim ilk kendi kendime başlayıp ördüğüm lastik örgü. :) Değişik bir cümle oldu ama idare eder bence yine de... :) Örgüm için belki bu hafta söküp, ilk başladığım yerlerdeki kusurları da kapatmak için yeniden örmeye başlayabilirim. Ama annem falan güzel olduğunu söylüyorlar ama bakalım hayırlısı... :)

Velhasıl geçiyor günler yine. 1 haftaya daha girdik bugün. 
Mutlu haftalar olsun hepimize, güzelliklerle dolu dolu... :) 

4 Mayıs 2014 Pazar

Not Aldım Veya Not Ettim - #12 - #FriendsBeLike


Not Almak Veya Not Etmek... Bu yazı dizisinde hayatımın içinden not aldıklarımı, sevdiğim veya hoşlanmadığım şeylerden not ettiklerimi, düşüncelerimi ve kaydetmek istediklerimi göreceksiniz...

Daha önceki "Not Aldım Veya Not Ettim" yazısı altında notlarımı okumak isterseniz buraya tık tık... :)

Merhaba, yine bir hafta daha bitmek üzere. Güzel ve verimli bir haftaydı, geçen haftaya göre. Bir hafta daha biterken, haftanın notları ile karşınızdayım. Gelelim haftanın notlarına; :)


Albert Einstein demiş ki;



"Sağduyu, onsekizine kadar edindiğimiz önyargılar toplamıdır. " Bu sözü Albert Einstein söylemiş. Liseyi henüz bitirmemişken, işlettiğimiz büfede Akıllı Defterler de satıyorduk. O zaman Babam bana Akıllı Defterler getirirdi. Akıllı Defterlerimden kalan son defterlerden birinin üstünde yazıyordu bu da. Bu hafta görünce not aldım direk bende. Ve bir bakıma doğru gördüm bende...

Sosyal Psikoloji dersi alıyorum, Sosyoloji bölümümün 2. senesindeyim bu sene. Birinci sene Sosyal Psikoloji 1'i gördüm, bu dönem de Sosyal Psikoloji 2 dersini alıyorum. Sanıyorum en sevdiğim ders Psikoloji yine... :) Sosyal Psikoloji'nin incelediği konulardan biri, Önyargılar. Bir topluma ve topluluğa karşı önyargılar özellikle... İnsanları bir bütün olarak ele alınca, çok geniş bir konu olarak görüyorum. Ve Albert Einstein gibi, bende öğrenilen önyargıların Sağduyu oluşturduğunu düşünüyorum. Bir insan ne kadar çok önyargılarına kapılmıyor ve her şartta kendini yargılamadan önce düşünebiliyorsa da; o kadar sağduyuludur...

Son zamanlarda ele alınması gereken geniş bir konu esasında. Toplumca yaşadığımız olaylar bunu yeterince belli ediyor bence. Her ne kadar haber izlemeyi çoğu zaman sevmesem de, takip etmeyi bırakmamam gerektiğinin farkındayım artık; istediğim alanda geliştirmek istiyorsam özellikle kendimi. Ki bu istediğim alan da Psikolojiye yakın diyebileceğimiz, okuduğum Sosyoloji bölümü oluyor.

Diyeceğim şu ki; " Önyargılarına kapılıp, sağduyusunu yitiren çok insan görüyorum bu sıra; gerek sosyal hesaplarımda tanıdığım kişiler gerekse de sosyal medya hesabı twitter'da tanıyıp tanımadığım kişiler bunlar. Bence bir insan öncelikle Sağduyusuna sahip olmalı, insan gibi yaşayabilmek için... :) "

Öldüğümüzde Sosyal Medya Hesaplarımız Ne Olacak?



Geçenlerde böyle bir yazı okudum internette. Yazının kendisini burada bulabilirsiniz. Düşündüm de; günümüzde ciddi anlamda düşünebileceğimiz bir konu. Ben şahsen sorulursa bana, sosyal medya hesaplarımın kapatılmasını ama burasının açık kalmasını isterim. İstenildiği dahilde başkası kullansın bu sayfayı, ama yazdığım fikirlerim ve yazılarım okunmaya devam etsin. Kitap da yaptırılabilir, şayet istediğim kitap yazma hayalime ben kavuşamazsam... Yazmak, birileri tarafından okunmak; hep devam etmesini istediğim birşey...

Sizce de düşünülmeyecek gibi değil, değil mi? Bana göre; Yıllar Geçerken diyorum bu hayatta sonuçta, ben terketsem de bu dünyayı Yıllar Geçmeye devam edecek sonuçta... Burası varolmaya devam etsin. Benim ardımdan içinden geleni yazsın sevdiklerim. Sürekli üzülmesinler ardımdan. "Yıllar Geçerken, hayatı elinden geldiğince layıkıyla yaşadı" desinler. Sanırım vazgeçmeyeceğim bu cümleyi de söylemeye; Günler, Aylar, Yıllar çok çabuk Geçiyor... :)

Friends Dizisi, Beni Fena Etkiliyor...



Bu sıra Friends dizisine fena saranlardanım bende. :) Öyle bir sardım ki, 1-2 ay oluyor 5.Sezon bitmek üzere. Bir süre izlediğim program 3.Sezondan sonrasını vermemişti, ama şimdi yine devam... Bir tek geceleri izliyorum, ve geceleri daha zevkli oluyor dizi izlemek... :) Böyle bir diziyi zamanından çok sonra izlemiş olmak üzücü, ama izleyebilmek de bir o kadar keyifli...

Friends dizisini izlerken çoğunlukla düşündüğüm, böyle bir arkadaş grubuna sahip olma isteği oluyor. "Kim istemez ki ama?" diyorum sonra da. "Dünyada çok arkadaşın olacağına, birkaç sağlam dostun olsun yeter." düşüncesini birçok kez gözlemleyip yaşama biçimi olarak edinmiş biriyim ben. Hani zamanla; Ortaokul, Lise, Üniversite arkadaşlarınız olur; ama her defasında zaman ve mekan değiştirmek zorunda kaldığınızdan okulunuz bitince "hangisiydi gerçekten arkadaş olarak" diye düşünürsünüz... Yani diyeceğim şu ki; asıl okullar bitince ve büyüyünce ortaya çıkıyormuş dostluk denen şey tam anlamıyla, asıl o zaman anlaşılıyormuş hangisinin doğru ve sağlam olduğu...

Ve Friends dizisindeki hayata atılmış 6 arkadaşın dostluğu, gerçekten izlenmeye değer. Ve dizilerde olur öyle şeyler cinsinden değil bence. Zaten tüm dizi ve filmler yaşadığımız hayattan esinlenip çekilmiyor mu ki? Friends dizisi ve One Tree Hill dizisindeki dostluk, isteyebileceğim ve görmek istediğim türden bir dostluk... Evet sayılı ve sıkı dostlarım var şimdi çok şükür, ama henüz birçoğu ile somut uzaklıkları yani yolları atlatabilmiş değiliz. Umarım bu yollar problemi de, sağlık problemlerim ve imkanlarımız şekillendikçe düzelir.. :)

Bu Haftanın Sözü ve Konusu, Bana Göre;



En sevdiğim yazarlardan biri Adam Fawer'dır. Ve en sevdiğim kitaplardan biri de, onun kitaplarından olan Olasılıksız'dır. Bundan 5 sene kadar önce okumuş olmam lazım ilk kez bu kitabı. Ama bir kez daha okumuştum ondan sonra. Bu sıralar bir daha okumayı düşünüyorum yine. Adam Fawer der ki;

“Unutma; kimse unutulmayacak kadar sonsuz ve sonsuza dek sevilecek kadar değerli değil aslında.” Adam Fawer&Olasılıksız

Bu hafta bir yazı yazmıştım, burada. Bu yazımın konusu yitirdiklerimizdi... Değer verip, değer verdiklerimizden saygı göremememizdi... Aslında hiç unutamayacağımı düşündüğüm birine karşı kırgınlığını gidermekte epey başarılı olduğumu söylemek için yazmıştım bu yazıyı. Ve böyle olacağını cidden hiç tahmin etmiyordum...

Adam Fawer kesinlikle doğru söylemiyor demiyorum ama, bir noktada haklı demek istiyorum. "İkili ilişkilerde bize saygı göstermeyen, inciten ve her daim yalanlarla yüzleştiren kişi; unutulmayacak kadar değerli değildir, olmamalı da. Hayat o kadar kısa ki; olmayacak birine kapılıp giderek yaşamaya ara vermemek gerek...

Bu Haftanın Şarkısı İse; Bulutsuzluk Özlemi'nden Sözlerimi Geri Alamam... Benden size gelsin bu şarkı. Haftanın notlarını böylece bitirmiş olduk yine. Okuduğunuz için teşekkür ederim, Sevgilerimle... :)


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...